7 Mayıs 2014 Çarşamba
ÜNİTE I. BULAŞICI HASTALIKLARA YOL AÇAN ETMENLER
GİRİŞ:
Enfeksiyon etkenleri, doğada ya da insanda çoğalabilen ve yerleştiği konakta çeşitli anıtların oluşmasına neden olan, çok küçük canlılar olarak tarif edilebilir.
Enfeksiyon etkenleri konağa girdikten sonra çoğalarak çeşitli yanıtların oluşmasına neden olur. Bu yanıtar etkenin özelliğine göre değişkenlik gösterir.
Günümüzde doğada kaç çeşit enfeksiyon etkeninin bulunduğu ve bunların konakta hastalık oluşturabilmesi için dozlarının ne olması gerektiği kesin olarak bilinmemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi de ehr geçen gün yeni etkenlerin, mikroorganizma dünyasına katılmasıdır.
ENFEKSİYON
-Enfeksiyon Nedir?
Organizmada hastalığa yol açan bir mikrobun genel veya yerel gelişmesi, yayılmasına "enfeksiyon" denir. Hepatit, AIDS enfeksiyon hastalıklarına örnektir.
-Enfeksiyon Hastalıkları Nedir?
Girdiği canlı vücudunda kendisi veya toksinleri aracılığıyla patolojik bazı belirtilerin ortaya çıkmasına denir.
Enfeksiyon Hastalıkları ile Normal Hastalıkların Farkı
•Enfeksiyon hastalığı, bir başka canlının vücudumuza girmesiyle ortaya çıkar.
•Enfeksiyon hastalıklarının etyolojisi bilinir.
•Enfeksiyon hastalıkları bulaşıcıdır.
•Enfeksiyon hastalıklarının çoğu salgın yapar.
•Enfeksiyon hastalıklarından aşı ve kemoprofilaksi ile korunulabilir.
•Enfeksiyon hastalıkları iklim, beslenme, yaş, kültür, örf ve adetler, sosyo-ekonomik durumdan etkilenir.
Enfeksiyon Zinciri
Enfeksiyon zinciri altı halkadan oluşur.
1-Enfeksiyon Etkeni
2-Enfeksiyon Kaynağı
3-Kaynaktan Çıkış
4-Bulaşma Yolu
5-Giriş Kapısı
6-Uygun Konakçı
Enfeksiyon Etkeni: Bakteri, virüs, mantar, parazit şeklinde isimlendirilen, patojen mikroorganizma(lar)dır.
Enfeksiyon kaynağı (rezervuar) : Mikroorganizmaların doğal olarak yaşayıp çoğaldıkları ortamdır: insan, hayvan veya cansız nesneler (toprak,su) gibi.
Çıkış kapısı: Mikroorganizmaların enfeksiyon kaynağından ayrıldıkları yerlerdir.
Bulaşma yolu ( yayılma yolları, kaynaktan çıkış): Mikroorganizmalar bir yerden bir yere çeşitli yollarla taşınırlar. Bulaşma yolları: kontamine su ve besinler olabileceği gibi kontamine eşyalarda olabilir; örnek, makas, tarak, şapka, giysi vb. Hava, toz zerrecikleri, portör veya vektör ile de mikroorganizmalar bulaşabilirler.
Giriş kapısı: Mikroorganizmaların vücuda girdiği yerlerdir.
Konakçı: Mikroorganizmayı vücudunun üzerinde veya içinde barındıran insana ( veya hayvana, bitkiye) denir.
İnsanda Enfeksiyon Oluşması İçin Gerekenler
•Etken insanlar için patojen olmalıdır.
•Etken, hastalığı oluşturacağı uygun organ ya da dokuda olmalıdır.
•Etkenin patojenitesi, virulance, invation yeteneği yüksek olmalıdır.
Enfeksiyondan Korunma
Kaynağa Yönelik Önlemler:
•Kuduz hayvanların yok edilmesi
•Hastaların tedavi edilmesi
•Bataklıkların kurutulması vs.
Bulaşma Yoluna Yönelik Önlemler:
•Sivrisineklerle mücadele
•Gıda ve su kontrolleri vs.
Sağlam Kişiye Yönelik Önlemler:
•Aşılanma
•İlaçla korunma
•Dengeli beslenma
•Kişisel Hijyen vs.
ENFEKSİYON HASTALIKLARININ EVRELERİ
Enfeksiyon Hastalıklarının Evreleri
Enfeksiyon hastalıkları birçok özellikleri ile diğer hastalıklardan ayrılırlar. Enfeksiyon
hastalıkların çoğunun tedavileri en azından teorik olarak mümkündür. Doğru ve zamanında tedavi edildiklerinde büyük çoğunluğu hiç bir sekel bırakmadan tam şifa bulmaktadırlar. Yaygın olmaları, uygun tedavi edildiklerinde tam şifa ile sonuçlanmaları ve tedavi edilmediklerinde ise ölüm yada sekelle sonuçlanmaları nedeniyle bu hastalıkları bütün hekimlerin kolayca tanıması ve temel tedavileri uygulayabilmesi bir mecburiyet olarak görülmektedir.
Enfeksiyon hastalıklarına birçok farklı ajanlar sebep olabilmektedir ve bu hastalıklar bütün organları etkileyebilmektedir. Enfeksiyonların oluşturdukları semptom ve bulguların tamamına yakını başka hastalıklarda da ortaya çıkabilen genel bulgulardır. Elbette bazı semptom ve bulgular etken patojene özgü yada kuvvetle o hastalığı ihsas eder özellikte olabilmektedir.
Enfeksiyon hastalıklarının seyrinde temel olarak altı farklı dönem olduğu söylenebilir:
Enfeksiyon hastalıklarının seyrinde temel basamaklar:
1-Etkenle karşılaşma ve enfektif ajanın alınması
2-İnkübasyon dönemi
3-Prodrom dönemi
4-Spesifik klinik bulgular dönemi
5-Nekahat dönemi
6-İyileşme dönemi
1-Etkenle karşılaşma ve enfektif ajanın alınması
Etkenle karşılaşma sonucunda enfektif ajan vücuda girer ve enfeksiyonu başlatır. Bu giriş ağız yoluyla olursa ağız ve barsak mukozasından emilme şeklinde olabilir yada buralara yerleşebilir. Etken solunum yoluyla, mukozalardan penetre olarak, zedelenmiş yada bütünlüğü bozulmuş ciltten, kan yoluyla veya cinsel yolla da vücuda girebilir.
2-İnkübasyon (Kuluçka) dönemi:
Enfeksiyon etkeninin vücuda girmesinden prodromal belirtilerin ortaya çıkmasına kadar geçen dönemdir. Bu dönemde semptom ve bulgu yoktur. İnkübasyon süresi enfektif ajanın türüne, vücuda giren etken miktarına/sayısına, virülansına ve konağın direncine göre değişebilmektedir. Ancak her enfeksiyon hastalığı için kabul edilen bir asgari ve azami inkübasyon süresi bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda hastalık belirtileri ortaya çıkabilir, enfeksiyon hiç gelişmeyebilir veya enfeksiyon latent olarak geçirilebilir. Toksinlerin neden olduğu hastalıklarda inkübasyon döneminin kısa olması mortalite riskinin artışı anlamına gelebilir. Enfeksiyonların teşhisi, önlenmesi ve tedavisinde inkübasyon döneminin bilinmesi çok önemlidir. Muhtemel enfeksiyon kaynağı temas sonrasında enfeksiyonu aldığı kuvvetle tahmin edilen kişiler tecrit edilerek hastalığın yayılması önlenebilir. Ayrıca bu kişilere profilaksi yapılarak hastalığın gelişmesi tamamen önlenebilir veya daha hafif
geçirilmesi sağlanabilir. HIV riski olan maruziyetlerde proflaktik amaçlı antiretroviral tedavi ile HIV gelişmesi önlenebilmektedir. Benzer şekilde kuduz, tetanoz ve hepatit etkenlerine maruz kalan kişilere immunglobulin ve/veya aşı yapılarak hastalık gelişmesi önlenebilmektedir.
3-Prodrom Dönemi
İnkübasyon döneminin sonundan tipik klinik bulguların ortaya çıkmasına kadar olan, genellikle özgül olmayan bulguların ve belirtilerin bulunduğu dönemdir. Bu dönemin uzunluğu için kesin bir süre verilemez. Çoğu zaman gelişen özgül olmayan bulgular spesifik klinik bulgularla iç içe girmiştir. Genellikle bir kaç gün yada bir hafta kadar sürebilir. Bu dönemde, özgül olmayan ateş, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, bitkinlik, sırt ve eklem ağrıları gibi sistemik belirtiler görülür. Enfeksiyonun giriş yeri cilt veya mukoza ise daha sık olmakla beraber ciltte lokal şişlik ve kızarıklık, solunum yolu ve bazen de gıda ile bulaşan enfeksiyonlarda boğaz ağrısı, nezle, irritatif öksürük gibi lokal semptomlar da olabilir.
4-Özgül klinik bulgular dönemi
Prodrom dönemin sonundan hastalığın ileri dönemine kadar olan devredir. Bu
dönemde görülen belirtilerin en azından bir kısmı o enfeksiyon hastalığına has
bulgulardır. Bunlar lokal veya genel semptomlar ve belirtiler olabilirler. Bu semptom ve belirtiler etkenin yerleşmiş olduğu sistemde yaptığı spesifik patolojik değişmelerdir. Her hastalıkta farklılıklar görülse bile değişik sistemlere ait bulguların bir ya da birkaçı enfeksiyon hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkarlar. Bu bulguların bir kısmı pek çok hastalıkta görülen özgül olmayan belirtilerdir ancak bir kısmı o hastalığa tamamen özel ve tanı koyduracak patognomonik bulgular olabilir. Bir kısmı ise kuvvetle bir yada birkaç enfeksiyon hastalığını düşündürür. Özgül klinik bulgular dönemi esas hastalık dönemi olarak kabul edilir. Bu dönemin sonunda kişi bu hastalıktan tamamen iyileşir veya hastalık ölüm ile sonuçlanabilir. Şifayla sonuçlanan durumlarda, ciddi klinik bulgular dönemini klinik belirtilerin
azalması dönemi (defervesans) takip eder. Bu süre hastalığa ve hastaya bağlı olarak bir kaç gün ya da hafta sürebilir. Klinik belirtiler bittikten sonra enfeksiyonun şiddetine göre bir nekahet (konvelesans) dönemi vardır. Nekahet dönemi çok uzun olabilir. Bu dönem içinde veya bu dönem sonunda erken veya geç komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Tüm bu dönemler geçirilip bittikten sonra hastalığın normal seyri tamamlanmış olur.
Klinik seyri etkileyen birçok faktör vardır ve bu faktörlerin de etkisiyle hastalığın seyri her zaman aynı olmaz. Etken mikroorganizmanın özellikleri, hastanın daha önceden aşılı olması yada daha önce aynı hastalığı geçirmesiyle oluşmuş kısmi bağışıklık, erken dönemde alınan kısmen etkili tedavi ve genel vücut direnci gibi bazı faktörler nedeni ile bir kısım enfeksiyonda klinik seyir klasik bilgilerle uyuşmayabilir veya tüm klinik bulgular tam olarak gözlenmez. Buna “Abortif Enfeksiyon” denir. Erken dönemde verilen tedaviler enfeksiyonların silik seyretmesinde önemli bir nedendir.
5-Nekahat Dönemi
Nekahat; bir hastalığı geçiren şahsın tamamen eski sağlığına kavuşabilmesi için geçen süreye verilen addır. Nekahat devresi hastalığın özelliğine ve kişiye bağlı olarak çok kısa veya çok uzun sürebilir. Bu süreyi; hastanın yaşı, genel vücut direnci, hastalığın cinsi, uygulanan tedavi ve bakım kalitesi etkileyebilir. Hastalar bu devrede hastanede veya evinde kalabilir. Hastalarda bu dönemde hareketsiz kalmaktan dolayı tromboflebit ve emboli gibi komplikasyonlar sıklıkla ortaya çıkabilir. Bazı akut hastalıklar sonrasındaki nekahat döneminde aşırı derecede yorgunluk ve halsizlik olabilir. Bu özellikle influenza ve viral hepatitler gibi bazı viral hastalıklarda görülebilmektedir. Tifo ve kolera gibi bazı bakteriyel enfeksiyonların sebep olduğu ağır nekahat dönemleri, antibiyotiklerin bulunmasından sonra ehemmiyetlerini kaybettiler ve süreleri oldukça kısaldı. Nekahat dönemi esnasında hastanın iyi beslenmesi ve istirahati gereklidir. Bazı enfeksiyon hastalıklarında, nekahat dönemindeki kişilerden alınan serumlar bol miktarda antikorlar içerdikleri için pasif bağışıklıkta kullanılabilmektedir.
6-İyileşme Dönemi
Nekahat dönemi sonrasındaki dönemdir. Artık bu dönemde hastalık tamamen iyileşmiştir. Herhangi bir semptom veya bulgu kalmadığı gibi vücut fonksiyonları da tamamen normale dönmüştür. İyileşme döneminde kişilerde geçirilen enfeksiyon hastalığının sekelleri kalmış olabilir (tüberküloz menenjit gibi) yada kronikleşmiş bir hastalık ise kronik formu devam edebilir (kronik hepatit gibi).
ENFEKSİYON HASTALIKLARININ SINIFLANDIRILMASI
Genel Özellikleri
Monera alemini oluşturan prokaryot Canlıların en yaygın ve en çok bilinen grubu bakterilerdir. O kadar yaygındır ki bugün dünyamızda bakterinin bulunmadığı yer yoktur diyebiliriz. En çok organik atıkların bol bulunduğu yerlerde ve sularda yaşarlar. Bununla beraber, -90 0C buzullar içinde ve +80 0C kaplıcalarda yaşayabilen bakteri türleri de vardır.
Hava ile ve Su damlacıkları ile çok uzak mesafelere taşınabilirler. Deneysel olarak ilk defa 17. yüzyılda bakterileri gözleyebilen ve onların şekillerini açıklayan Antoni Van Lövenhuk olmuştur. Bakteriler bütün hayatsal olayların gerçekleştiği en basit canlılardır. Hepsi mikroskobik ve tek hücrelidirler. Büyüklükleri normal ökaryotik hücrelerin mitokondrileri kadardır.
Hücre Yapısı
Prokaryot olduklarından zarla çevrili çekirdek, mitokondri, kloroplast, endoplazmik retikulum, golgi gibi organelleri yoktur. Ribozom bütün bakterilerin temel organelidir. DNA, RNA, Canlı hücre zarı ve sitoplazma yine bütün bakterilerin temel yapısını oluşturur. Bunlara ek olarak bütün bakterilerde hücre, cansız bir çeperle (murein) sarılıdır. Çeperin yapısı, Bitki hücrelerinin çeperinden farklıdır. Selüloz ihtiva etmez.
Bazı bakterilerde hücre çeperinin dışında kapsül bulunur. Kapsül bakterinin dirençliliğini ve hastalık yapabilme (patojen olma) özelliğini artırır.
Genel Bir Bakteri Şekli
Bazı bakteriler kamçılarıyla aktif hareket edebilirken, bazıları kamçıları olmadığı için ancak bulundukları ortamla beraber pasif hareket edebilirler.
Buna göre bakteriler, kamçısız, tek kamçılı, bir demet kamçılı, iki demet kamçılı ve çok kamçılı olarak gruplandırılır. Bazı bakteriler "mezozom" denilen zar kıvrımları bulundurur. Burada Oksijenli solunum enzimleri (ETS enzimleri) vardır. Oksijenli solunum yapan, ancak mezozomu bulunmayan bakterilerde ise solunum zinciri enzimleri hücre zarına tutunmuş olarak bulunur. bakterilerde genel yapının % 90'ı sudur. Suda çözünmüşMaddeler hücre zarından giriş-çıkış yaparlar. DNA'lar sitoplazmaya serbest olarak dağılmıştır. Bakteriler ökaryot hücrelere göre daha çok ve daha küçük ribozom içerirler. bu sayede protein sentezleri çok hızlıdır.
Bakteriler çeşitli özellikleri bakımından gruplandırılırlar. Bu özelliklerin başlıcaları ; şekilleri, kamçı durumları, beslenmeleri ve boyanmaları olarak sayılabilir.
Bakteri Şekilleri Ve Boyanmaları
Bakteriler ışık mikroskobunda bakıldığında başlıca şu şekillerde görülürler.
a. Çubuk şeklinde olanlar (Bacillus): Tek tek veya birbirlerine yapışmışlardır. Tifo, tüberküloz ve şarbon hastalığı bakterileri bu şekildedir.
b. Yuvarlak olanlar (Coccus): Genellikle kamçısızdırlar. Zatürre ve bel soğukluğu bakterileri bunlara örnektir.
c. Spiral olanlar (Spirullum): Kıvrımlı bakterilerdir. Frengi bakterileri ve dişlerde yerleşen Spiroketler bunlara örnektir.
d. Virgül şeklinde olanlar (Vibrio): Virgül biçiminde tek kıvrımlıdırlar. Kolera bakterisi gibi.
Bakterilerin boyanmaları: Danimarkalı Bakteriyolog Gram tarafından geliştirilen boyalarla boyanan bakterilere Gram (+), boyanmayanlara ise Gram (-) bakteriler denir.
Bakterilerin Beslenmeleri
Bazı bakteriler Ototrof olup, Fotosentez veya kemosentez yaparlar. Çoğunluğu ise heterotrof olup, saprofit veya parazit yaşarlar.
a. Saprofit Bakteriler: Bakterilerin çoğunluğunu oluşturur. Besinlerini bulundukları ortamlardan hazır Sıvılarolarak alırlar. Nemli, ıslak ve çürükler üzerinde yaşarlar. en çok amino Asit, glikoz ve vitamin gibi besinleri ortamdan alırlar. Bu tür bakteriler dış ortama salgıladıkları enzimlerle bitki ve hayvan ölülerini daha basit organik maddelere parçalayarak onların çürümesini sağlarlar. Böylece hem toprağın humusunu artırırlar, hem de kendilerine besin sağlarlar. çürütme sonucu çeşitli kokular meydana gelir. Bu yüzden bu olaya kokuşmadenir. Bazı saprofit bakteriler, sütün yoğurt ve peynir olarak mayalanmasını sağlarlar.
Saprofitler, dünyada madde devrinin tamamlanmasında önemli rol oynadıklarından hayat için mutlaka gereklidir.
b. Parazit Bakteriler: Besinlerini cansız ortamdan değil de üzerinde yaşadıkları canlılardan temin ederler. Çünkü sindirim enzimleri yoktur. Bunların bazıları konak canlıya fazla zarar vermeden yaşayabilirler. Sadece onun besinlerine ortak olurlar. Kalın bağırsağımızdaki Escherichia coli bunun en iyi örneğidir. Bazı parazit bakteriler ise konak Canlının ölümüne bile sebep olabilen hastalıklara yol açarlar.
Bunlara Patojen Bakteriler denir. Patojenler ya toksin çıkararak ya da konak canlının Enzim ve besinlerini kullanarak zarar verirler. toksinler ya dışarı atılır (Ekzotoksin), ya da Bakterinin içinde kalır (Endotoksin). İçinde kalan toksinler bakteriler ölünce zararlı hale geçerler. Canlıların patojen bakterilere ve toksinlerine karşı oluşturdukları savunmaya "Bağışıklık" denir. Parazit bakterilerinin üremeleri oldukça hızlıdır.
c.Fotosentetik Bakteriler: Sitoplazmalarında serbest klorofil taşırlar. Fotosentezlerinde elektron kaynağı olarak H2O yerine H2S ve H2 kullanırlar.
CO2 + H2O ------> Besin + O2 (Mavi-yeşil algler)
CO2 + H2S ------> Besin + S + H2O (Kükürt bakterileri)
CO2 + H2 ------> Besin + H2O (Hidrojen Bakterileri)
CO2 + H2S ------> Besin + S + H2O (Kükürt bakterileri)
CO2 + H2 ------> Besin + H2O (Hidrojen Bakterileri)
d. Kemosentetik Bakteriler: Bu bakteriler de madde devrinde çok önemlidirler. Bazı inorganik maddeleri oksitleyerek onları zararsız hale getirirler. oluşan maddeler ise bitkilerce Mineral Tuzlar olarak kullanılır. bu oksitleme sonucunda açığa kimyasal enerji çıkar. Bu enerjiyle de CO2 indirgemesi yaparak besinlerini sentezlerler. ışık ve klorofil gerekli değildir.Oksijen kullanılır. Kemosentetik bakteriler en çok azotlu, kükürtlü, demirli maddeleri oksitlerler.
NH3 + O2 ---------> HNO2 + H2O + Kalori (Nitrosomanas)
HNO2 + O2 ---------> HNO3 + Kalori (Nitrobacter)
H2S + O2 ---------> H2O + S + Kalori (Kükürt Bakterileri
FeCO3 + O2 + H2O ---------> Fe(OH)3 + CO2 + Kalori (Demir Bakterileri)
N2 + O2 ---------> NO2 + Kalori (Azot bakterileri)
Kemosentez sonucu;
HNO2 + O2 ---------> HNO3 + Kalori (Nitrobacter)
H2S + O2 ---------> H2O + S + Kalori (Kükürt Bakterileri
FeCO3 + O2 + H2O ---------> Fe(OH)3 + CO2 + Kalori (Demir Bakterileri)
N2 + O2 ---------> NO2 + Kalori (Azot bakterileri)
Kemosentez sonucu;
Bazı zararlı maddeler ortadan kaldırılmış,
Bitkilerin alabileceği tuzlar oluşturulmuş,
Kimyasal enerji kazanılmış
Organik besin sentezlenmiş olmaktadır.
Bakterilerin Solunumları
a. Anaerob Bakteriler
Bakteriler organik besinleri parçalayarak enerjilerini elde ederken genellikle oksijen kullanmazlar. Bunlar havasız yerlerde de yaşayarak çoğalırlar. ( Konservelerde olduğu gibi) Bunlardan bazıları Oksijenin olduğu yerde hiç gelişemezler. Örnek: Clastrodium tetani (Tetanos bakterisi)
Bakteriler organik besinleri parçalayarak enerjilerini elde ederken genellikle oksijen kullanmazlar. Bunlar havasız yerlerde de yaşayarak çoğalırlar. ( Konservelerde olduğu gibi) Bunlardan bazıları Oksijenin olduğu yerde hiç gelişemezler. Örnek: Clastrodium tetani (Tetanos bakterisi)
b. Aerob Bakteriler
Bazı bakteri grupları (Escherichia coli, Zatürree ve Yoğurt Bakterisi gibi) ancak oksijenli ortamda yaşayabilir. Bunlarda mitokondri olmadığı için solunum hücre zarının iç kısmındaki kıvrımlarda (mezozom) gerçekleştirilir. Örnek: Azot Bakterileri.
c. Geçici Aerob veya Geçici Anaerob Olanlar
Asıl solunumları oksijensiz olduğu halde kısa süre için aerob olanlara "Geçici Aerob" denir. Normal solunum şekli aerob olanlar ise havasız kalınca fermantasyona başvururlar. Bunlara "Geçici Anaerob" denir.
Bakterilerin Üremeleri
a. Bölünerek Çoğalma
Bütün bakteri türlerinin esas üreme şekli bölünmedir. bölünme eşeysiz üreme biçimidir. Su, besin maddesi ve sıcaklığın uygun olduğu ortamlarda çok hızlı bölünürler. Bu bölünmeler her 20 Dakikada bir gerçekleşir.Böylece geometrik olarak artmaya başlarlar.Ancak bu artış sürekli değildir. Çünkü zamanla ortam Sıcaklığı artar, asitler ve CO2 birikir, besin maddeleri tükenir. Bunlar bakteriler için öldürücü doza ulaşınca geometrik artış bozulur. Belli değerden sonra artış yerine azalma görülür. Böylece bakteri populasyonları da dengelenmiş olur.
bölünmekte olan bakteriler
Bakterilerin bölünmeleri mitoza benzer. Ancak çekirdek zarı ve belli bir kromozom sayısı olmadığı için tam bir mitoz değildir. Buna "Amitoz Bölünme" denir.
b. Sporlanma
Bazı bakteri türleri yaşadıkları ortam şartları bozulunca endospor oluşturarak kötü şartları geçirirler. Endosporlar, kalıtım materyalinin çok az bir sitoplazmayla beraber çevrilmiş halidir. ortam şartları normale dönünce çeper çatlar, endospor gelişerek normal bakteriyi meydana getirir.
Endosporlarda metabolik faaliyetler minimum seviyededir. bu şekilde uzun yıllar yaşayabilirler. olumsuz şartlar olan yüksek ısıdan, kuraklıktan, donmadan ve besinsizlikten etkilenmezler. 60 yıl canlı kalan bakteri sporları tespit edilmiştir. Normal bakteri hücrelerinin tamamı 100OC'de ölürken endosporlar ancak 120OC'de 15-20Dakika kalırsa ölürler. Soğuk ortamlarda da aynı oranda dayanıklıdırlar. Bazı türlerde bir bakteriden birden çok endospor meydana gelebilir.
spor oluşturmuş bir bakteri
c. Eşeyli Üreme (Kojugasyon)
Bakteriler bölünerek çok hızlı üremelerine, olumsuz şartları da endospor oluşturarak geçirmelerine rağmen, düzensiz de olsa eşeyli üremeyi gerçekleştirirler. Çünkü bu sayede kalıtsal çeşitliliklerini artarak değişen ortamlara uyum yapma imkanı bulurlar. Bu çeşitliliğe ise Kalıtsal Varyasyon denir.
Konjugasyon (kavuşma) esnasında DNA yapısı farklı iki bakteri yan yana gelerek aralarında geçici bir zardan köprü oluştururlar. Bu köprü aracılığı ile DNA parçalarını değiştirirler. Sonra ayrılarak bölünmelerine devam ederler. Dikkat edilirse çok hücreli Canlılarda görülen eşeyli üremeden çok farklı bir eşeyli üreme oluşmaktadır. Bunlarda gamet oluşumu ve döllenme yoktur.
Bakteriler diğer Canlılara göre daha kolay mutasyona uğrarlar. Mutasyon genellikle zararlı ve öldürücü olmakla beraber, bakterilerde bazen olumlu sonuçlar veren faydalı mutasyonlar oluşabilmektedir. Bugün bakteriler besin (kültür) ortamlarında yetiştirilerek incelenmektedir. En iyi geliştikleri kültür ortamı et suyudur.
VİRÜSLER
Virüslerin Genel Özellikleri
- Hücre zarı,sitoplazma,organeller bulunmaz.
- Enzimleri (Metabolizmaları )yoktur.
- Protein kılıf ve yönetici molekül(DNA veya RNA) den oluşur.
- Obligat endo-parazittir.
- Konukçu Hücre dışında cansızdır.Ancak,ph,ısı ve kimyasal koşullar uygun oldukça canlılıkları devam eder.
- Canlılara üremeleri,mutasyona uğramaları ve yönetici mol.taşımalarıyla benzer.
- Antibiyotiklerden etkilenmezler.
- hücreler virüslere karşı bağışıklık maddesi interferon üretirler.
- Her virüs özel bir Hücre içinde, çoğalabilir(Enfeksiyon oluşturur)
Virüslerde Üreme
Özel üreme şekilleri vardır.Mitoz,mayoz ve döllenme görülmez yeniden sentezlenme şeklinde (Sentrozom gibi) üreme görülür.
- Bu olay DNA ve protein sentezi şeklinde gerçekleşir.
- Oluşan yeni virüsler ana virüsten kalıtsal materyal ve yapısal eleman almazlar.
- Üreme için canlı hücre sitoplazmik ortamı gerekir.
- Virüslerde büyüme ve gelişmede görülmez.
Diğer Canlılarla Virüslerin Farkları
1-Virüslerde organik bileşik olarak sadece nuckleik asit ve protein bulunur.
-Diğer canlılarda ise bunlara ilaveten yağ , karbonhidrat , vit. Vb. organik maddelerde bulunur.
2-Virüsler nucleik asitlerden sadece birini (Ya DNA yada RNA) bulundurur.
-Diğer canlılarda ise her iki nucleik asit birlikte bulunur.
3-Virüslerdeki enzim yeni bir virüs oluşturmak için yeterli değildir.
-Diğer canlılarda ise gerek hücre gerekse canlının kendisi yeni bir canlı oluşturacak enzimlere sahiptir.
4-Virüsler daha önceki virüslerden meydana gelmez.
-Diğer canlılar veya hücreler ise daha önceki hücrelerden meydana gelir.
5-Virüsler daha önceki virüslerde pay almazlar.
-Diğer canlılarda ise oluşan yeni hücreler daha önceki hücrelerden hem sitoplazmik içeri hemde kalıtsal materyalden pay alırlar.
6-Virüslerde yapısal ve bireysel büyüme yoktur.
Diğer canlılarda ise madde miktarının artışı ile hücresel , hücre sayısının artışı ile bireysel büyüme görülür.
1-Virüslerde organik bileşik olarak sadece nuckleik asit ve protein bulunur.
-Diğer canlılarda ise bunlara ilaveten yağ , karbonhidrat , vit. Vb. organik maddelerde bulunur.
2-Virüsler nucleik asitlerden sadece birini (Ya DNA yada RNA) bulundurur.
-Diğer canlılarda ise her iki nucleik asit birlikte bulunur.
3-Virüslerdeki enzim yeni bir virüs oluşturmak için yeterli değildir.
-Diğer canlılarda ise gerek hücre gerekse canlının kendisi yeni bir canlı oluşturacak enzimlere sahiptir.
4-Virüsler daha önceki virüslerden meydana gelmez.
-Diğer canlılar veya hücreler ise daha önceki hücrelerden meydana gelir.
5-Virüsler daha önceki virüslerde pay almazlar.
-Diğer canlılarda ise oluşan yeni hücreler daha önceki hücrelerden hem sitoplazmik içeri hemde kalıtsal materyalden pay alırlar.
6-Virüslerde yapısal ve bireysel büyüme yoktur.
Diğer canlılarda ise madde miktarının artışı ile hücresel , hücre sayısının artışı ile bireysel büyüme görülür.
Sınıflandırılması
- Bakteri virüsleri: DNA taşırlar az miktarda RNA taşıyanları vardır.
- Bitkisel virüsler: RNA taşırlar.
- Hayvansal virüsleri: DNA taşırlar az miktarda RNA taşıyanları vardır.
Virüslerin canlılara benzer yönleri
- Mutasyona uğramaları
- Yönetici molekül taşımaları
- Konak hücre içerisinde üreyebilmeleri
Not:Virüsler konaktan konağa şu yollarla taşınır.
1-Hava akımları 2-Temas 3-Vektörlerle 4-Doku nakilleri
5-Salgılarla 6-Gametlerle (yeni nesillere)
1-Hava akımları 2-Temas 3-Vektörlerle 4-Doku nakilleri
5-Salgılarla 6-Gametlerle (yeni nesillere)
Virüslerin görüldüğü canlılar
- Bakteriler.
- Çiçekli bitkiler
- Omurgasızlardan eklembacaklılarda
- Omurgalılarda.
Virüslerin görülmediği canlılar
- Protistalar.
- Algler
- Mantarlar.
- Omurgasızlarda (Eklembacaklılar hariç.)
- Çiçeksiz bitkilerde.
•Virüsler insanlarda hafif soğuk algınlığından tutun da kuduz, sarı humma gibi bâzı öldürücü hastalıklara, hattâ bir takım kanser çeşitlerine bile sebep olabilirler. Bir takım virüs gruplarının sebep oldukları hastalıkların sıralanışı:
Adenovirüsler: Solunum sistemi hastalıkları.
Herpes virüsler: Uçuk, gözde keratit, zona, rahim kanseri (muhtemelen), Burkit lenfoma (küçük kız çocuklarında).
Poxumus: Suçiçeği.
Pücarnovirüs: Çocuk felci, üst solunum yolu hastalıkları, soğuk algınlığı.
Mixovirüs: Grip.
Paramyxovirüs: Kabakulak, kızamık, SSPE hastalığı.
Rhabdovirüs: Kuduz.
Togavirüs: Sarı humma, ensafalit.
Rektrovirüs, meselâ HTLU-III: AIDS hastalığı.
AIDS virüsü (HIV): Bu da bir cytomegalovirüstür.
Adenovirüsler: Solunum sistemi hastalıkları.
Herpes virüsler: Uçuk, gözde keratit, zona, rahim kanseri (muhtemelen), Burkit lenfoma (küçük kız çocuklarında).
Poxumus: Suçiçeği.
Pücarnovirüs: Çocuk felci, üst solunum yolu hastalıkları, soğuk algınlığı.
Mixovirüs: Grip.
Paramyxovirüs: Kabakulak, kızamık, SSPE hastalığı.
Rhabdovirüs: Kuduz.
Togavirüs: Sarı humma, ensafalit.
Rektrovirüs, meselâ HTLU-III: AIDS hastalığı.
AIDS virüsü (HIV): Bu da bir cytomegalovirüstür.
MANTARLAR
Doğada yaklaşık 250000 çeşit mantar türü olduğu bilinmektedir. İnsanlarda oluşan mantar enfeksiyonlarının %90'ından bunların 12 tanesi sorumludur.
•İnsandan insana bulaşma söz konusudur.
•Yüzeysel ve derin enfeksiyona neden olurlar.
•Üreme şekillerine göre 2 mantar vardır. Küf ve maya mantarları.
•Neden olduğu hastalıklardan bazıları; Pamukçuk, tinea pedis, tinea capitis, candiasis vs.
ZOOPARAZİTLER
a. Protozoonlar:
Canlıların Protista âlemindendir. Daima bir hücreden yapılmış, vücudun bölünmesi ya da tomurcuklanmasıyla çoğalan, seyrek olarak yüksek yapılı hayvanlardaki döllenmeye benzeyen bir birleşme görülen, genel olarak gözle görülemeyecek kadar küçük olan, toprakta, tatlı su ve denizlerde yaşayan, bazıları asalak olup hastalık yapan, çok çeşitli biçimli, serbest ya da kendilerini bir yere bağlayarak yaşayan, bazısı kamçı, kirpik ya da yalancı ayak yardımı ile hareket eden, kamçılılar (Flagellata), kök ayaklılar (Rhizopoda), sporlular (Sporozoa), kirpikliler (Ciliata) olmak üzere dört sınıfa ayrılan Protozoonlardır.
b.Helmintler:
Canlıların Protista âlemindendir. Daima bir hücreden yapılmış, vücudun bölünmesi ya da tomurcuklanmasıyla çoğalan, seyrek olarak yüksek yapılı hayvanlardaki döllenmeye benzeyen bir birleşme görülen, genel olarak gözle görülemeyecek kadar küçük olan, toprakta, tatlı su ve denizlerde yaşayan, bazıları asalak olup hastalık yapan, çok çeşitli biçimli, serbest ya da kendilerini bir yere bağlayarak yaşayan, bazısı kamçı, kirpik ya da yalancı ayak yardımı ile hareket eden, kamçılılar (Flagellata), kök ayaklılar (Rhizopoda), sporlular (Sporozoa), kirpikliler (Ciliata) olmak üzere dört sınıfa ayrılan Protozoonlardır.
b.Helmintler:
Helmintler farklı sinir sistemi ve organları ile kompleks çok hücreli organizmalardır. İnsanlar için patojen olan nemathelmintler (nematodlar-yuvarlak solucanlar) ve plathelmintler (yassı solucanlar) olarak sınıflandırılır. Yassı solucanlar ayrıca trematodlar (yaprağımsılar) ve sestodlar (şeritler) olmak üzere iki tipe ayrılır.
Trematod ve sestodların yaşam döngüsünde birden çok konak vardır. Sestodlar için genel olarak (D. latum hariç) memeli tek bir ara konak ve bir son konak yeterliyken, trematodlar için birden çok ara konak gerekli olması nedeniyle toplumda; sestodlarla oluşan hastalıklara, trematodlar ile oluşan hastalıklardan daha çok rastlanılır
Bakteri, virüs ve protozoonların aksine, helmintlerin çoğunluğu insan vücudunda yaşam döngüsünü tamamlayamadığından sayısını arttıramaz. Bu nedenle genelde alınan enfektif parazit sayısı enfeksiyonun ağırlığını belirler.
c.Artropordlar:
Patojen mikroorganizmaları taşımaları ve deriyi enfekte etmeleri nedeniyle enfeksiyon etkeni olarak kabul edilirler. Bit, pire, tahta kurusu, örümcek, akrep vs. örnek sayılabilir.
Patojen mikroorganizmaları taşımaları ve deriyi enfekte etmeleri nedeniyle enfeksiyon etkeni olarak kabul edilirler. Bit, pire, tahta kurusu, örümcek, akrep vs. örnek sayılabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)